İstanbul’da, geçtiğimiz günlerde meydana gelen dede, oğul ve torun cinayeti, sadece ailenin içindeki derin çatışmaları değil, aynı zamanda toplumun adalet sistemine olan güvenini de sarstı. 45 yaşındaki Kenan Y., 22 yaşındaki oğlu Emre Y. ve 8 yaşındaki torunu Efe Y. ile ilgili trajik olay, Türkiye’nin son dönemlerde karşılaştığı kanlı aile hesaplaşmalarının bir örneği oldu. Türkiye’deki cinayet oranlarına dair daha geniş bir çerçeve çizen bu vaka, cinayetlerin altında yatan nedenleri anlamak için bir fırsat sundu.
Olay, 15 Eylül 2023 tarihinde gerçekleşti. Aile içerisinde yıllardır devam eden miras ve mal paylaşımı tartışmaları, büyük bir kavganın patlak vermesine neden oldu. Dede Kenan Y., iddialara göre, oğluna ait olan mülkleri üzerine geçirmek için gerekli adımları atmamış ve bu durum ailede büyük bir huzursuzluğa yol açmıştı. Oğul Emre Y., babasına tavır alarak, dedesinin bu tavrını eleştirmiş ve bunun sonucunda yaşanan tartışma, fiziksel bir çatışmaya dönüşmüştü. Hakim karşısında yaşanan tartışmalarda, sanık kardeşlerin, dedeye kurulan planı ve cinayetin nasıl gerçekleştiğini anlatmaları dikkat çekti.
Sanık kardeşlerin ifadesine göre, dedeleri kendilerine sürekli baskı yapıyordu. Bu baskılar, hem maddi hem de manevi açıdan ailenin parçalanmasına neden olmuştu. Özellikle torun Efe, dede ile olan ilişkisini derinlemesine etkileyen bu durumdan oldukça etkilenmişti. Ailevi bağların gücünü sorgulatan bu trajik olay, toplumda büyük bir yankı uyandırırken, benzer olayların önüne geçilmesi gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Olay sonrası tutuklanan sanık kardeşler, ilk mahkeme duruşmasında hakimin sorularını yanıtladı. Hakim, sanık Kenan Y.’ye, “Oğlunun ve torununun başındaki dedeyi neden vurdun?” diye sordu. Cevaplar ise oldukça çarpıcıydı; “Artık yeter!” diyerek duygusal patlamalarını ifade eden Kenan Y., babasının otoriter tavırları nedeniyle kendisini savunma ihtiyacı hissettiğini söyledi. Ancak adaletin işleyişi, cinayet gerekçelerinin duygusal bir temele dayanmasıyla sınırlı kalamazdı. Mahkeme, cinayetin her yönünü ele alarak, bu tür olayların tekrar yaşanmaması adına ne gibi önlemler alınabileceği üzerine tartışmalar başlattı.
Bununla birlikte, cinayetlerin ardındaki ailevi çatışmaların çözülmesi gerektiği konusundaki görüş birliği, uzmanlar tarafından da destekleniyor. Peki, toplumsal olarak aile içindeki bu tür çatışmaları nasıl çözebiliriz? Miras paylaşımı, aile içi iletişim eksiklikleri ve stres yönetimi gibi konular, bir araya gelinerek konuşulması gereken başlıca meseleler arasında. Bu tür olayların önlenmesi için toplumsal bir farkındalık yaratmak ve sağlıklı iletişim yollarını teşvik etmek büyük önem taşıyor.
Bu dava, sadece olayın yaşandığı aile için değil, tüm toplumu etkileyen bir mesele haline geldi. “Suçlular cezalarını bulmalıdır” anlayışına sahip olan toplum, birbirleriyle olan ilişkilerinde daha duyarlı ve temkinli olmanın gerekliliğini de anlamakta zorlanıyor. Aile içindeki düşmanlık ve çatışmalar, çoğu zaman dışarıya yansıdığı gibi, şahsi çıkarlara ve kişisel davranışlara da dönüşebiliyor. Dolayısıyla, toplum olarak aile içindeki bu negatif döngüyü kırmak için daha bilinçli adımlar atmalıyız.
Son olarak, dede katliamı olarak bilinen bu trajik olay, sadece bir ailenin sonunu değil, aynı zamanda toplumun sorunlarını ve adalet sisteminin kapasitesini sorgulamamıza neden oldu. Ailelerin içindeki çatışmaların çözülmesi, bireylerin mental sağlığı ve toplumun huzuru için şarttır. Adaletin tecelli etmesi umuduyla, benzer olayların yaşanmaması için farkındalığımızı arttırmalı ve akılcı çözümler üretmeliyiz.